ÖĞÜT ALMAK İSTEYENE KUR'AN YETER!

17 Eylül 2025 Çarşamba

Zeyniler Köyü ve Çalıkuşu’nun İzinde Bir Yolculuk

Geleneksel edebiyat teorisi ekseninden bakıldığında özellikle roman bağlamında, bazı siyasi romanlarda görülebilecek ülke vurgulamaları bir yana, özellikle yerleşim yerleri olarak şehirlerin, kasabaların, köylerin arka planda ve ön planda işlendiği ve böylece yazılan roman için söz konusu olacak bir mekân oluşumun gerçekleşmiş olduğu görülecektir. Romanın yazılışı sırasında gerek kurgu ve gerekse akışla birlikte metnin oluşumunu da şekillendiren bu şehir, kasaba ve köy işlemelerinin bundan da öte ele alınan yerleşim birim üzerinden bütün metne bir mekân sağladığı, dahası metnin yerleşimini, uzamını, metnin yerini, göğünü, temelini, çevresini dahi oluşturduğu, dahası ise oluşturulmak istenen üsluba bağlı biçimde bazı romanlarda, örneğin Türk romanının serüveninde oldukça etkin bir biçimde izlediğimiz köy romanlarında görüleceği üzere, metnin dilini dahi şekillendirebildiğinden söz edebiliriz.

Bu anlamda esas olan seçilen metnin kurgusal biçimde oluşturulmuş ya da gerçek hayattan alınan bir mekân olmasına da bağlı biçimde roman karakterleriyle işlenen mekânın birleşimi ve anlatının uyumlu akışı olduğu da açıktır. Bu oldukça önemlidir, zira bu anlamda bir uyumluluk bahse konu romanın esasını teşkil etmesi bir yana, başka bir açıdan da yazınsal anlamda o romanla başlayan ya da öncesinden başlamış olan bir tarzın gelişkin ve yeni bir örneğini ortaya koyması bakımından da teknik olduğu kadar estetik bir önem arz edecektir. Bu çerçevede verilebilecek yerli ya da yabancı bir çok örnek; Dostoyevski’nin Moskova’sı, Kafka’nın Prag’ı, Proust’un Combray’i, Hemingway’in Amerika’sı, Yakup Kadri’nin ve Oğuz Atay’ın Ankara’sı, Mithat Cemal’in ve Orhan Pamuk’un İstanbul’u, Yusuf Atılgan’ın belli belirsiz taşrası, Yaşar Kemal’in Çukurova’sı vs… ele almış oldukları tema ve mekân birleşimi açısından oldukça manidar örneklikler teşkil etmektedirler.

Bu noktadan hareketle de salt mekân seçimi bağlamında bile olsa, bazen bir roman, bir mekânı öylesine sahiplenir ki, o yer artık yalnızca coğrafi bir nokta olmaktan çıkar, edebiyatın bir parçasına dönüşür ve biz o romanı okurken işlenen tema bir yana, öte yandan da bu temanın ve konunun geçmiş olduğu seçilen mekânı da okumuş ve bu okuma süreci içerisinde de o mekanda olmanın gerçekliğini hissederiz ki, salt mekân seçimi bağlamında da olsa işte orada olma başarısını sağlamış oluşu ile de okuduğumuz romanın içinde buluruz kendimizi. İşte Bursa’nın Uludağ eteklerinde, doğayla iç içe, küçük ve mütevazı bir köy olan Zeyniler Köyü de Çalıkuşu romanı sayesinde böyle bir kimlik kazanmıştır. Öyle ki, Reşat Nuri Güntekin’in anlatışıyla hayat bulan Zeyniler Köyü, sadece Feride’nin öğretmenlik yaptığı bir yer olmaktan çıkıp adeta zamanda onun içsel yolculuğunun da bir durağı haline gelmesi ile de ayrı bir önem kazanmaktadır. O kadar ki, Zeyniler salt bir köy olmaktan öte, bir olayın yaşandığı bir mekân olarak, olayın kahramanı Feride’nin yalnızlığını, idealleri uğruna verdiği mücadeleyi ve Anadolu’nun zorluklarla dolu gerçekliğini yansıtan bir aynaya dönüşmüştür bu romanda.


Zamanın işlenişi ekseninde gerek yazıldığı dönemin ve gerekse işlenen konunun ele alınma biçimiyle de devrin geleneklerinden siyasasına ve idealizmine kadar derin bir biçimde işlenmiş bir gerçeklik içerisinde görürüz Zeyniler köyünü. Köyün bu biçimdeki işlenişi ise, sadece o köyün anlatılmış olması bir yana, köyde yaşanan gerçeklikten hareketle devrin Türkiye’sinde az çok yerel farklar dışında hemen hemen birbirine benzeyen bir genel gerçekliği ortaya koyuşuyla da dönemin gençliğinde aranan dikkat çekici bir idealist siyasayı ele verir niteliktedir. O kadarki, bir yandan Bursa’nın tarihî ve kültürel dokusuyla yoğrulmuş bu köy, romanın yazıldığı dönemden de öte biçimde ilk okunduğu dönemden itibaren geçen uzun zaman içerisinde edebiyatseverlerin ilgisini çekmiş, romanın hatırasını yaşatan bir yer hâline gelmiştir diyebiliriz. Nitekim özellikle bu yönüyle bile günümüzde de hâlâ ziyaret edilen Zeyniler, yalnızca bir mekân değil, aynı zamanda Feride’nin ayak izlerinin hâlâ hissedildiği, edebiyatın zamansız gücünü gösteren bir simge haline gelmiştir. Peki, bir roman, bir köyü nasıl bu kadar unutulmaz kılar? Bu sorunun cevabı, hem Güntekin’in anlatımındaki güçlü gerçekçilikte hem de edebiyatın mekânlara yüklediği anlamlarda saklıdır.

Bilindiği üzere, Türk edebiyatında realist ve idealist akımların en güçlü temsilcilerinden biri sayılan Reşat Nuri Güntekin, eserlerinde Anadolu’yu ve Anadolu insanını gerçekçi bir şekilde anlatan yazarların başında gelir. Onun Anadolu’ya vermiş olduğu bu önem hemen hemen bütün eserlerinde görülmekle beraber, özellikle Çalıkuşu’nda işleniş biçimiyle de oldukça dikkat çekici bir başka özellik arz etmektedir. Öyle ki bütün övgülü ya da eleştirel okuma biçimleriyle bile bakıldığında, bu romanda sadece bireysel bir aşk hikâyesi değil, aynı zamanda Anadolu’nun o dönemdeki sosyal ve kültürel yapısını gözler önüne seren önemli bir eser olduğu açık biçimde görülecektir.

İşte bu görgü bilgisiyle bakıldığında ise, Güntekin’in Anadolu’ya olan ilgisinin yalnızca edebi bir tercih değil, aynı zamanda kişisel bir deneyimden de beslendiği, kendisinin de uzun yıllar öğretmenlik yapmış, halkın içinden biri olarak Anadolu’nun köylerini, kasabalarını ve insanlarını yakından tanıdığı ve bu yönüyle de içine işlemiş haldeki bir gerçekliği dile getirdiği görülecektir. Zeyniler köyü işte tam da bu gözlemlerin edebiyata yansımış hâlidir. Romanın sayfalarında bir yandan Zeyniler’i gezerken, aslında yalnızca bir kurgu mekânında değil, yazarın bizzat tanıklık ettiği bir dünyada dolaştığımız hissine kapılışımızda büyük oranda bu içsel yakınlıktan ve ustalıktan olsa gerektir.


Reşat Nuri Güntekin’in anlatımında en dikkat çekici özelliklerden biri, insanı ve mekânı iç içe anlatmış olmasıdır. Nitekim onun romanlarında kahramanlar kadar, mekânların da birer karakter gibi işlenmiş oluşu da onun ustalığının neticesi olarak, Zeyniler köyünü yalnızca bir yer – mekân adı olmaktan öte, Feride’nin yaşamındaki kırılma noktalarından birine ev sahipliği yapan, onun içsel dünyasını yansıtan bir sahne haline getirmiştir.

Romanın genel akışı boyunca da göreceğimiz üzere, Çalıkuşu bütün haliyle anlatının boyunca Feride’nin İstanbul’dan uzaklaşarak Anadolu’nun farklı köy ve kasabalarında öğretmenlik yapan bir genç idealist kadın olarak tanımlandığı görülecektir. Bu yolculuk, onun mesleki kariyerinden çok daha fazlasıdır; çünkü bu süreç bir anlar zamanı olmaktan fazla biçimde aslında bir kahramanın kendini keşfetme sürecini açık eder niteliktedir. Ancak bu keşif yolculuğu, her zaman kolay değildir. Öyle ki Güntekin’in romana işlemiş olduğu gerçeklik bağlamında zamanın toplumsal önyargıları, yalnızlık ve kadın olmanın getirdiği zorluklar izleğinde de yaşanan bu yaman gerçekliğin Feride’yi her durakta biraz daha yıprattığı görülmektedir.

Zeyniler köyü, Feride’nin bu içsel yolculuğunun en önemli duraklarından biri ve aynı zamanda onun kendi gerçeğini yaşadığı zamanın ve çevrenin gerçekliğiyle kaynaştırdığı bir yer olmuştur. Nitekim, ilkin buraya gelişini bir tür sürgün olarak gören Feride, tam da bu gelişim sürecinin işlendiği bu romanda romanın yazınsal başarısını da ele verecek biçimde, zamanla köy halkıyla kurduğu ilişkilerle onun bakış açısını değiştirdiği gibi, okurun görgü ve bilgisini de geliştirecek bir biçimi ele vermektedir.

Başlangıçta köy yaşamına alışmakta zorlanan Feride, zamanla buradaki insanların sıcaklığını hissederek kendisi olgunlaşırken, hem anlatıyı hem de okuru da olgunlaştıracak bir eksen üzerinde durarak, hem idealist bir vatan avladı olmanın, hem de öğretmenliğin yalnızca yaşamış olmakla ve bir mesleğin mensubu olmakla değil, hem yaşamın hem de emek verilmiş bir mesleğin mensubu olmanın bir sorumluluk olduğunu daha derinden kavramıştır.

Fakat bu süreç, aynı zamanda onun yalnızlığını da derinleştirmiştir. İstanbul’un hareketli yaşamından sonra, köydeki durağan hayat ona zaman zaman hüzün vererek daraltmış lakin burada geçirdiği günler, onun hem hayatın gerçekleriyle yüzleştiği hem de kendini yeniden inşa ettiği bir dönem haline gelmiştir. Böylelikle de Güntekin, Feride’nin iç çatışmalarını ve duygu dünyasını, köyün atmosferiyle ustalıkla bütünleştirmiştir. Bu anlamda Zeyniler köyünün bu işleniş biçimiyle bir romanın mekânı olarak yalnızca bir fon değil, aynı zamanda hikâyenin duygusal yükünü taşıyan bir unsur haline geldiği görülecektir.

Özetle bütün bu işlenmişliği içinde, Zeyniler köyünün Çalıkuşu’nda yalnızca bir yer değil, Feride’nin iç dünyasının bir yansıması olarak; doğası, sessizliği, insanları; tüm bunlar, romanın ana temasını destekleyen unsurlar hâline geldiğini ve bu haliyle de edebiyatın dal budak salmış haldeki efsununun da burada gömülü olduğunu söylemek gerekmektedir. Değil mi ki; öylece anlatıldığı bu romana kadar, gerçek bir köy, bir yazarın kalemiyle işte ancak böylece efsaneleşebilir ve yıllar sonra bile okurların zihninde canlı kalabilir…

Bugün hâlâ edebiyatseverler, Bursa’nın bu küçük köyünü ziyaret ederek Çalıkuşu’nun izlerini sürmeye çalıştığında, ister istemez romanın ruhunun, köyün taş sokaklarında, rüzgârında, sessizliğinde hâlâ hissedildiğini görecektir. İşte bu da, edebiyatın zaman ve mekân üzerindeki dönüştürücü gücünün en güzel örneklerinden biridir.

Zeyniler, işte böylesi bir küçük köy olarak yazılmakla bile; bir Çalıkuşu’nun da uçup konduğu koca bir memleketin bir ucundan bir ucuna boy veren bir dalı olarak unutulmaz bir anlam kazanmıştır nitekim…


● NİDA DERGİSİ ●
220. SAYI